Ticaret, yapay zeka ve yarı iletkenler gibi birçok alanda kıyasıya rekabet içinde olan ABD ve Çin, şimdi de biyoteknoloji alanında karşı karşıya geliyor. Genetik mühendislik, DNA analizi ve biyolojik veri yönetimi gibi stratejik alanlarda atılan yeni adımlar, küresel güç dengesini etkileyecek boyutlara ulaşıyor.
Süper Güçler Arasında Yeni Cephe: Biyoteknoloji
ABD ile Çin arasında son yıllarda tırmanan teknoloji rekabeti, biyoteknolojiye sıçradı. Özellikle gen düzenleme, sentetik biyoloji, biyomedikal veri yönetimi ve ulusal DNA bankaları gibi konularda atılan hamleler, bu alanın gelecekteki en kritik rekabet başlıklarından biri olacağını gösteriyor.
Washington yönetimi, Çin’in biyoteknoloji yatırımlarını ulusal güvenlik riski olarak görmeye başlarken, Pekin yönetimi ise bu alanda küresel liderliğe oynayacak uzun vadeli planlarını hızlandırıyor. İki ülke de sağlık teknolojileri üzerinden ekonomik ve politik nüfuz kazanma hedefinde.
ABD’den Güçlü Hamle: Stratejik Biyoteknoloji Girişimi
ABD yönetimi geçtiğimiz aylarda “National Biotechnology and Biomanufacturing Initiative” (Ulusal Biyoteknoloji ve Biyoproduksiyon Girişimi) adını verdiği kapsamlı bir strateji açıkladı. Bu plan, hem kamu hem özel sektör iş birlikleriyle genetik araştırmalara, kişiye özel tıp uygulamalarına ve sentetik biyolojiye yönelik yatırımlar içeriyor.
Yeni stratejide öne çıkan başlıklar şunlar:
- Genetik mühendislik alanında yeni regülasyonlar ve etik çerçeveler
- Üniversitelere ve özel AR-GE laboratuvarlarına sağlanan yüksek bütçeli hibeler
- Kişisel biyolojik verilerin yurtdışı merkezli şirketlerle paylaşımının kısıtlanması
- Kritik ilaç ve biyomalzeme üretiminin ABD topraklarına taşınması
Bu hamleyle ABD, biyoteknoloji alanında dışa bağımlılığı azaltmayı ve Çin’in etkisini sınırlandırmayı amaçlıyor.
Çin Biyoteknolojiyi Ulusal Stratejiye Dahil Etti
Çin ise 14. Beş Yıllık Kalkınma Planı kapsamında biyoteknolojiyi “ulusal güvenlik ve ekonomik sürdürülebilirliğin temel unsurlarından biri” ilan etti. Çin hükümeti, başta genetik tarama, CRISPR teknolojisi, biyolojik veri yönetimi ve DNA tabanlı teşhis sistemleri olmak üzere birçok alanda milyar dolarlık yatırımlar gerçekleştiriyor.
Çin’in öne çıkan uygulamaları:
- Devlet destekli DNA bankalarının oluşturulması
- Yerli biyoteknoloji firmalarının uluslararası satın almalarla büyümesi
- Genetik mühendislik tabanlı tarım ve hayvancılık projeleri
- Kişiselleştirilmiş sağlık hizmetleri için yapay zeka destekli genom analizleri
Ayrıca Çin’in, yurtdışındaki biyoteknoloji girişimlerine yaptığı yatırımlar da Batılı ülkeler tarafından dikkatle izleniyor. Özellikle BGI Group gibi şirketlerin genetik veri toplama faaliyetleri, ABD ve Avrupa’da güvenlik endişesi yaratıyor.
Veri Güvenliği ve Genetik Egemenlik Tartışmaları
İki süper gücün biyoteknoloji alanındaki rekabetinde en çok öne çıkan başlık, biyolojik verilerin güvenliği. Genetik veriler; sadece bireylerin sağlığı değil, aynı zamanda toplumların geleceği ve biyolojik silahlar gibi hassas alanlar için de stratejik değer taşıyor.
ABD, Çin merkezli şirketlerin Amerikan vatandaşlarına ait genetik verileri topladığı gerekçesiyle bazı laboratuvarlarla iş birliğini keserken, Çin de veri egemenliği yasalarıyla ulusal biyolojik verilerin dışarı çıkışını engelliyor.
Uzmanlara göre bu durum, şu riskleri beraberinde getiriyor:
- Genetik verilerin askeri amaçlarla kullanılması
- Küresel sağlık sistemlerinin ulusal çıkarlarla çatışması
- Veri üzerinde tekel kuran ülkelerin sağlık politikalarına yön vermesi
- Genetik müdahalelerin etik sınırları aşması
Bu nedenle uluslararası toplumda, genetik verilerin nasıl işleneceği ve kullanılacağına dair yeni bir etik ve yasal çerçeve ihtiyacı giderek artıyor.
Küresel Etkiler: Diğer Ülkeler de Adım Atmak Zorunda
ABD-Çin arasında tırmanan bu rekabet, diğer ülkeleri de biyoteknoloji stratejilerini güncellemeye zorluyor. Avrupa Birliği, Japonya, Güney Kore ve Hindistan gibi ülkeler de yerli biyoteknoloji girişimlerini destekleyen politikalar geliştirmeye başladı.
Türkiye de son yıllarda genomik araştırmalar, biyomalzeme üretimi ve yerli biyoteknoloji girişimleri konusunda önemli adımlar attı. Ancak uzmanlar, uluslararası rekabet gücünün sağlanabilmesi için:
- Ar-Ge yatırımlarının artırılması
- Üniversite-sanayi iş birliklerinin güçlendirilmesi
- Genetik veri işleme ve saklama altyapılarının yerelleştirilmesi
- Etik ve hukuki düzenlemelerin uluslararası standartlara uyarlanması
gerektiğini belirtiyor.